Madde 178: Zamanaşımı

5. Zamanaşımı

Madde 178 – (1) Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Yabancı mahkemece verilmiş olan boşana kararının tanınmasına veya tenfizine karar verilmedikçe, zamanaşımı süresinin tenfiz veya tanımaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren başlaması gerekir. 

Y. 2. H.D. T: 13.06.2013, E: 2012/22788, K: 2013/16430

“Dava, boşanmadan sonra açılan boşanmaya bağlı maddi-manevi tazminat (TMK md.174/1-2) ve yoksulluk nafakası (TMK md.175) isteğine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 178. maddesi; evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava haklarının, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağını hükme bağlamıştır. Somut olayda boşanma kararı yabancı mahkemece verilmiş olup, bu kararın tanınmasına veya tenfizine karar verilmedikçe, boşanmaya bağlı dava haklarının kullanılması olanağı bulunmadığına göre, zamanaşımı süresinin, hakkın kullanılabilir duruma geldiği tarihten, başka bir ifade ile tenfiz veya tanımaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren başlaması gerekir. Yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ilişkin karar 23.12.2010 tarihinde kesinleşmiş, temyize konu dava ise 27.10.2011 tarihinde açılmıştır. Buna göre dava süresindedir. İşin esasının incelenmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan, zamanaşımı süresinin ilamın verildiği ülkedeki kesinleşme tarihinden başlatılarak, davanın zamanaşımından reddi doğru bulunmamıştır.”

2-) Ziynet eşyasının iadesi, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden  doğan dava hakkı niteliğinde olmayıp adi istihkak niteliğindedir ve mülkiyet hakkına dayandığından ötürü zamanaşımına tabi değildir.

Y. 2. H.D. T: 26.03.2015, E: 2014/23433, K: 2015/5730

“…Davacı, dava dilekçesinde kendisine ait takıların boşanmadan sonra davalıda kaldığını, davalının ziynetlerini iade etmediğini ileri sürerek, ziynetlerinin iadesini de talep etmiştir. Bu istek, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakkı niteliğinde olmayıp, adi istihkak niteliğindedir (TMK m. 683/2) ve mülkiyet hakkına dayandığından Türk Medeni Kanununun 178. maddesindeki zamanaşıma tabi değildir. O halde, davacının ziynetlere ilişkin talebinin esasının incelenmesi ve toplanan deliller değerlendirilerek, hasıl olacak neticesine göre karar verilmesi gerekirken, bu yön gözetilmeden bu talebin de zamanaşımı sebebiyle reddedilmesi doğru bulunmamıştır.”

3-) Katılma alacağı, boşanma davasının ferilerinden (maddi-manevi tazminat, nafaka alacağı) farklı olarak 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

Y. 8. H.D. T: 10.06.2013, E: 2013/449, K: 2013/8683

“…Mahkemece, TMK.nun 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtiği, taşınmaz üzerindeki payın miras yoluyla intikal ettiği açıklanarak yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararıyla edinilmiş mallara katılma rejimi (katılma alacağı) bakımından TMK.nun 5. maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK.nun 146.maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. Daire tarafından da benimsenen bu görüş uyarınca, boşanma kararının kesinleştiği 04.01.2010 tarihinden davanın açıldığı 03.01.2012 tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresi henüz geçmemiştir…”

4-) Y. 2. H.D. T: 27.06.2016, E: 2016/8267, K: 2016/10171

“Somut olayda, tarafların …. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin manevi tazminat dışında kalan hususlar yönünden kısmi olarak 15.03.2013 tarihinde kesinleşen kararı ile boşandıkları, eldeki davanın 29.01.2015 tarihinde açıldığı ve TMK 178/son maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği göz önünde bulundurularak yoksulluk nafakasına ilişkin talebin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile davacı lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

Madde 169: Boşanma Davasında Geçici Önlemler

III. Geçici önlemler

Madde 169- (1) Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) TMK 169. maddesi gereğince icap eden geçici tedbirlerin alınmasına veya tedbir isteklerinin reddine dair kararlar ‘aile hukukuna özgü’ önlemlerden olup, ancak esas hükümle birlikte temyiz edilebilir.

2.H.D. T: 26.09.2013, E: 2013/16505, K: 2013/22068

”…İstek, Türk Medeni Kanununun 169. maddesi uyarınca verilen barınma tedbir kararının, itiraz üzerine kaldırılmasına ilişkin 09.05.2013 tarihli ara karara yöneliktir. Ayrılık veya boşanma davası üzerine Türk Medeni Kanununun 169. maddesi gereğince icap eden geçici tedbirlerin alınmasına veya tedbir isteklerinin reddine dair kararlar aile hukukuna özgü önlemlerden olup; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 389. maddesi kapsamındaki bir tedbir niteliğinde olmadığından, ancak esas hükümle birlikte temyiz edilebilir .Boşanma veya ayrılık davası üzerine bu kanun gereğince alınabilecek geçici nitelikteki önlemlere ilişkin kararlar ile bu kararlara itiraz üzerine verilen kararların tek başına temyizi mümkün değildir. Bu sebeple temyiz isteğinin reddi gerekmiştir…’

2-) TMK 169. maddesi gereğince, geçici önlemlere ilişkin verilebilecek hükümler ancak evlilik birliğinin devamı sırasında ve fakat boşanma davasının açılmasıyla mümkündür. Boşanma gerçekleştikten sonra açılan davayla tedbir nafakası talep edilebilmesi mümkün değildir.

2.H.D. T: 17.04.2019, E: 2019/1279, K: 2019/4862

”…2- Tedbir nafakası davasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Tarafların yabancı mahkemede boşanmalarına ilişkin kararın 04.05.2011 tarihinde kesinleştiği, bu kararın Türkiye’de tanınmasına ilişkin Erdemli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli 2014/577 esas, 2016/359 karar sayılı ilamının da 08.07.2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yabancı mahkemelerce verilen boşanma hükümleri Türk Mahkemelerince tanınmakla, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan geçerli olmak üzere hüküm ve sonuç doğurur (5718 s. MÖHUK m. 59). O halde tarafların evliliği yabancı boşanma ilamının kesinleştiği 04.05.2011 tarihinde son bulmuştur. Eldeki dava ise evlilik birliğinin sona erdiği tarihten sonra 07.09.2012 tarihinde açılmıştır. Boşanma davası sırasında hükmedilen geçici tedbir nafakası Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi ”Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır” şeklindedir. Boşanma ve ayrılık davalarının devamı sırasında geçici önlemlere hasren düzenlenen tedbir nafakası ancak evlilik birliğinin devamı sırasında ve fakat boşanma davasının açılmasıyla mümkündür. Tarafların evlilik birliği dava tarihinden önce son bulduğuna göre davacı kadının tedbir nafakasına ilişkin taleplerinin kabulü mümkün olmayıp hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…”

3-) Tedbir nafakası kusura bağlı bir nafaka türü olmadığından, lehine tedbir nafakasına hükmedilen tarafın kusurlu bulunmasından bahisle, dava tarihinden itibaren ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

2.H.D. T: 08.07.2013, E: 2013/13426, K: 2013/19342

”…2-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, /davanın devamı süresim gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md. 186/1)  geçimine, (TMK md. 186/3) malların yönetimine (TMK 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267/215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK md. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorundadır (TMK 169). Yargılama sırasında 16.9.2011 tarihli oturumda davalı kadın yararıma 200 TL tedbir nafakasına hükmedilmiş ise de; nihai karar ile davalı kadının kusurlu bulunduğundan bahisle yoksulluk nafakası talebi yanında, tedbir nafakasına yönelik isteğin de daha önce ara kararla takdir edilen tedbir nafakasının dava tarihinden itibaren ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak şekilde reddine karar verilmiştir. Tedbir nafakasının (TMK. md. 169) kusura bağlı bir nafaka türü olmadığı da dikkate alınarak Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur…”

4-) TMK 169 gereğince boşanma davası devam ederken; hakimin re’sen müşterek çocuk yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmetmesi gerekir.

2.H.D. T: 19.03.2015, E: 2015/3654, K: 2015/511

”…2-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK md.186/1), geçimine (TMK md.185/3), malların yönetimine (TMK md. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK md.185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re’sen) almak zorundadır (TMK md.169). O halde; Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere dava sırasında anne yanında olduğu anlaşılan müşterek çocuk yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur…”

5-) Boşanma davasının taraflarından birinin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, tedbir ve iştirak nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez.

2.H.D. T: 02.11.2017, E: 2016/6478, K: 2017/12172

”…2-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK.m. 186/1), geçimine (TMK m.185/3), malların yönetimine (TMK m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m.185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re’sen) almak zorundadır (TMK m.169). Yine boşanma veya ayrılık vukuunda çocuk kendisine tevdi edilmemiş taraf gücüne göre onun bakım ve eğitim giderlerine katılmakla yükümlüdür (TMK m. 182). Bu hususu hakim görevi gereği kendiliğinden dikkate alması gerekmektedir. Dosya kapsamından davalı erkeğin cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılmaktadır. Davalının cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, tedbir ve iştirak nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez. O halde; Türk Medeni Kanununun 169., 182., 185/2., ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere velayeti davacı anneye verilen ortak çocuk 17.08.2008 doğumlu … yararına davalının mali gücü oranında tedbir ve iştirak nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı bulunmuştur…”

 

 

Madde 167: Boşanma Davası Konusu

I. Konusu

Madde 167- (1) Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan boşanma davasında, talep daraltılarak ‘ayrılık kararı’ verilmesi istenebilir.

2.H.D. T: 17.07.2007, E: 2006/15445, K: 2007/11393

”…1-Davacı evlilik birliğinin sarsılması hukuksal nedenine ( TMK. md. 166/1-2) dayalı olarak boşanma davası açmış, daha sonra talebini daraltarak ayrılık kararı verilmesini istemiştir. Şu halde dava yalnızca ayrılığa ilişkindir. Dosya kapsamından ve mahkemenin kabulünden de anlaşılacağı üzere boşanma sebepleri kanıtlanmış, ayrılık koşulları oluşmuştur. Dava yalnız ayrılık kararı verilmesine ilişkin olmasına göre isteğin kabulü gerekirken yazılı şekilde ret kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ( TMK. md. 167, 170/2 )…”

2-) Eşlerden birinin, güven sarsıcı davranışlar sergilemesi, buna karşın diğer eşin bir kusurunun bulunmaması durumunda; ayrılığa karar verme koşulları gerçekleşmiş kabul edilir.

2.H.D. T: 03.05.2012 E: 2011/14842, K: 2012/11921

”…Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilekse ayrılık isteyebilir (TMK.md.167). Dava, Türk Medeni Kanununun 170. maddesine dayalı ayrılık kararı verilmesi istemine ilişkindir. Toplanan delillerden davalının eşinden habersiz evdeki eşyaları taşıdığı ve güven sarsıcı davranışlar içine girdiği; buna karşılık davacı kadının ise herhangi bir kusurunun kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında Türk Medeni Kanununun 167. ve 170. maddesi nazara alınarak ayrılığa karar verme koşulları gerçekleşmiş olduğundan; davacının davasının kabulü ile takdir edilecek süre ile ayrılığa hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup; bozmayı gerektirmiştir.”

3-) Eşlerden birinin, evlilik birliğinin yükümlülüklerini yerine getirmemesi, eşine şiddet uygulayıp hakaret etmesi ve diğer eşin bir kusurunun bulunmaması durumunda tmk 167. ve 170. maddeleri uyarınca ayrılığa karar verilebilir.

2.H.D. T: 21.01.2010, E: 2009/21175, K: 2010/1208

”…Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir. (TMK.md.167) Dava Türk Medeni Kanununun 170.maddesinden kaynaklanan ayrılık kararı verilmesi istemine ilişkindir. Toplanan delillerden davalının birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine hakaret edip şiddet uyguladığı, davacı kadının ise geçimsizlikte bir kusurunun olmadığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında Türk Medeni Kanununun 167.ve 170.maddesi nazara alınarak davacının davasının kabulü ile ayrılığa karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…”

4-) Ayrılığa karar verebilmek için, boşanma sebebinin ispatlanmış olması gerekir. Boşanma sebebi gerçekleşmemiş ise ayrılık talebinin de reddine karar verilmelidir.

2.H.D. T: 18.02.2013, E: 2012/3023, K: 2013/3849

”…Dava, münhasıran Türk Medeni Kanununun 167, 170/2 ve 171. maddeleri uyarınca ayrılığa karar verilmesine ilişkindir. Davacı, ayrılık kararına esas boşanma sebebi olarak, Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesindeki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebine dayanmıştır. Mahkemece, talep kabul edilerek ayrılığa karar verilmiştir. Ayrılığa karar verebilmek için, boşanma sebebinin ispatlanmış olması gerekir. Boşanma sebebi gerçekleşmemiş ise, ayrılık talebinin de reddine karar verilmelidir. Toplanan delillerden; tanık anlatımlarında geçen kocanın eşine şiddet olayından sonra, evliliğin uzun süre devam ettirilerek tarafların birlikte yaşamayı sürdürdükleri, böylece bu olayların davacı tarafından affedildiği, en azından hoşgörüyle karşılanmış sayılması gerektiği; sonraki olaylara ilişkin tanık beyanlarının ise somut görgüye ve bilgiye dayanmadığı, anlatılanların duyuma ve davacının kendilerine söylediğinin aktarılmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylara dayalı olarak boşanma veya ayrılık kararı verilemeyeceği gibi; duyuma dayalı veya taraf sözlerinin aktarılması niteliğindeki beyanlara dayalı olan olaylar da sabit kabul edilemez. O halde; en azından Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesindeki boşanma koşulları bile gerçekleşmiş olmadığından; ayrılık talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yeterli olmayan gerekçeyle ayrılığa karar verilmesi isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir…”

 

 

Madde 176: Tazminat ve nafakanın ödenme biçimi

3. Tazminat ve nafakanın ödenme biçimi

Madde 176 – (1) Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.

2) Manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.

(3) İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Nafaka yükümlüsünün çalışması sonucu gelirini aylık olarak elde ettiği ve başkaca mal varlığı veya servetinin bulunmadığı durumlarda nafakanın toptan değil, aylık irat şeklinde ödenmesi uygundur.

Y. 2. H.D. T: 12.12.2013, E: 2013/16542, K: 2013/29453

 

“Yasal olarak yoksulluk nafakasının, toptan veya durumun gereklerine göre aylık irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir (TMK. m. 176/1) ise de; somut olayda nafaka yükümlüsünün, çalışması karşılığı kazancını “aylık” olarak elde ettiği, başkaca mal varlığı ve servetinin bulunmadığı görülmektedir. Toptan ödeme, ödenecek miktarın peşin sermaye değeri de dikkate alındığında, durumuna uygun değildir. O halde, yükümlünün, yoksulluk nafakasını aylık irat şeklinde ödenmesinin durumuna uygun olacağı gözetilerek, bu yönde hüküm kurulması gerekirken, nafakanın toptan ödenmesine karar verilmesi somut olay bakımından isabetli bulunmamıştır”

2-) Lehine yoksulluk nafakasına hükmedilen eski eşin boşandıktan sonra başka birisiyle evlenmek amaçlı görüşmesi ve evinde kalması, yoksulluk nafakasının kaldırılmasını gerektirir.

Y. 3. H.D. T: 24.01.2012, E: 2011/18548, K: 2012/1581

“Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili olan davacının davalıya aylık 200 TL.yoksulluk nafakası ödediğini, ancak davalının bir erkek ile 2009 yılı içinde bir ay kadar beraber yaşadığını beyan ederek yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. TMK 176/3 maddesine göre; “irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.Yargılama sırasında dinlenilen tanık beyanlarından, davalı kadının evlenmek amaçlı … isimli kişi ile görüştüğünü, bu amaçla Fahri’nin evinde bir müddet kaldığını, sonradan da evliliğin gerçekleşmediğini ifade etmişlerdir.

Öyle ise mahkemece, somut olayda, TMK.’nun 176/3 maddesinde ifadesini bulan ve yoksulluk nafakasının kaldırılmasını sağlayan “evlilik dışı birlikte yaşama” olgusunun gerçekleştiği gözetilip, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.”

3-) Nafaka alacaklısının fiilen evliymiş gibi başkasıyla hayat sürmesi halinde yoksulluk nafakası verilmez.

Y. 2. H.D. T: 20.06.2022, E: 2022/1629, K: 2022/5985

.”..2-TMK 176 madde uyarınca alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi başkasıyla hayat sürmesi halinde yoksulluk nafakası verilmez. Kadının dosyadaki ifadesinden başka bir erkekle yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, nafaka borçlusunun gelir durumuna göre ve onu ödeme güçlügü içine sokmayacak şekilde hakkaniyete uygun nafaka miktarına karar verilmesi gerekir.

Y. 2. H.D. T: 02.06.2015, E: 2015/2320, K: 2015/10075

“Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile yoksulluk nafakasının 300 TL den 450 TL ye artırılmasına, nafakanın her yıl TÜFE artış oranında artırılmasına karar verilmiş, hükmü davalı temyiz etmiştir. Taraflar arasında görülen boşanma davası sonucunda davacı kadın lehine 05.03.2003 tarihinden itibaren 200 TL yoksulluk nafakasına karar verildiği, daha sonra nafaka artırımı davası ile 05.07.2010 tarihinden itibaren 300 TL ye artırıldığı anlaşılmaktadır.

Davada, yoksulluk nafakasının artırılması talep edilmiştir. TMK 176/4. maddesinde “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir” hükmü getirilmiştir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılması sonucunda davacı kadının ev hanımı olduğu, davalının pazarcı olup, 800-900 TL geliri olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda, davalının gelir durumuna göre hükmedilen yoksulluk nafakası miktarının (nafakanın niteliği dikkate alınarak) fazla olması nedeniyle, mahkemece; kurulan hüküm doğru görülmemiştir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, nafaka borçlusu davalının gelir durumuna göre ve onu ödeme güçlügü içine sokmayacak şekilde TMK’nın 4. maddesi gereğince hakkaniyete uygun nafaka miktarına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde fazla nafaka yönünde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”

Madde 172: Ayrılık süresinin bitimi

III. Ayrılık süresinin bitimi

Madde 172 – (1) Süre bitince ayrılık durumu kendiliğinden sona erer.

(2) Ortak hayat yeniden kurulmamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

(3) Boşanmanın sonuçları düzenlenirken ilk davada ispatlanmış olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Ayrılık süresi sona erdikten sonra tarafların bir araya gelmesi ve karı koca olarak birlikte yaşamaları, ortak hayatın yeniden kurulduğunu gösterir.

Y. 2. H.D. T: 11.11.2019, E: 2019/7178, K: 2019/11166

“Dava, TMK 172/2. maddesinde düzenlenen ayrılık süresinin sona ermesine rağmen ortak hayatın yeniden kurulamaması hukuki sebebine dayalı olarak açılan boşanma davası olup yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, mahkemece belirlenen ayrılık süresi sona erdikten sonra tarafların bir araya geldikleri ve karı koca olarak birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”

2-) Tarafların ayrılık kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıllık sürede bir araya gelmediklerinin tanık beyanları ile sabit olduğu anlaşıldığı takdirde boşanmaya karar verilmelidir.

Y. 2. H.D. T: 03.03.2016, E: 2015/13442, K: 2016/4168

“Dosya kapsamından, taraflar arasında daha önce evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle karşılıklı açılan boşanma davası olduğu, mahkemece, geçimsizliğin taraflar arasında evliliği sonlandıracak ve birliği temelinden sarsan şiddetli geçimsizlik derecesinde olmadığı kanaati oluştuğundan, davanın ve karşı davanın ayrı ayrı reddine, tarafların bir yıl süre ile ayrılıklarına karar verildiği, bu kararın tarafların yasal süresi içinde temyiz etmemeleri sebebiyle 18.04.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.

Eldeki davada, tarafların karşılıklı olarak boşanma davası açtıkları, mahkemece davacı-karşı davalı erkeğin davasının kabulüne, davalı-karşı davacı kadının davasının reddine karar verildiği, oysa davalı-karşı davacı kadının bir yıllık ayrılık kararından bahsettiği dava dilekçesi ile boşanma talep ettiği ve bu talebinin Türk Medeni Kanununun 172. madde kapsamında olduğu, tarafların ayrılık kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıllık sürede bir araya gelmediklerinin tanık beyanları ile sabit olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece, davalı-karşı davacı kadının davasının da kabulü ile boşanmaya karar verileceği yerde, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.”

3-) Y. 2. H.D. T: 27.03.2017, E: 2015/24349, K: 2017/3326

“Olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir (HMK m.33). Davalı-karşı davacı erkeğin karşı davası Türk Medeni Kanununun 172/2 maddesine dayanmaktadır. Bu maddeye göre ayrılık süresinin bitiminde eşler arasında ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir., 2011/1148 karar sayılı ilamı ile taraflar için hükmedilen bir yıllık ayrılık kararının bitiminden itibaren tarafların ortak hayatı yeniden kuramadıkları sabit olup her iki taraf da TMK m.172/2’ye göre dava açma hakkına sahiptir. Mahkemece davalı-karşı davacı erkeğin davası da kabul edilmeli ve boşanmanın sonuçlarını düzenlerken ilk davada ispatlanmış olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulmalıdır (TMK m.172/3). O halde, mahkemece davalı-karşı davacı erkeğin davasının da kabulü gerekirken reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

Madde 170: Karar

C. Karar

I. Boşanma veya ayrılık

Madde 170 – (1) Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir.

(2) Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez.

(3) Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Davalı erkeğin bağımsız konut sağlamaması, eşinin doğumuyla ve çocukla ilgilenmemesi, evlilik birliğini çekilmez hale getirmekle birlikte boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur.

Y. 2. H.D. T: 18.12.2018, E: 2018/7723, K: 2018/14816

“Mahkemece; her ne kadar boşanmayı gerektirecek olaylar mevcut ise de taraflar arasındaki bu geçimsizliğin evlilik birliğini çekilmez hale getirmediği, müşterek çocuk da gözetilerek ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunduğu gerekçesiyle TMK 170 maddesi uyarınca ayrılık kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin bağımsız konut sağlamadığı, eşinin doğumuyla ve çocukla ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur. Somut olayda tarafların yeniden bir araya gelme ihtimali bulunmadığından kadın tarafından açılan davanın kabulü suretiyle boşanma kararı verilmesi gerekirken TMK m. 170 gereği ayrılık kararı verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Evlilik birliğinin yeniden tesis olunamayacak şekilde temelinden sarsıldığı sabit olduğu takdirde davalı eşin boşanmak istememesi ve davalı tanıklarının tarafların geçimsizliğine yönelik görgüye dayalı beyanlarının olmaması ayrılık kararı verilebilmesi için yeterli değildir. 

Y. 2. H.D. T: 06.06.2022, E: 2022/4012, K: 2022/5408

“Dava, davacı erkek tarafından açılan evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davalı kadının evliliğinden pişman olduğunu belirtmesi ve bu durumun görgüye dayalı tanıklarca da ispatlandığı, ayrıca davalı kadının telefonda davacı erkeğe bağırması, sık sık özür dileyerek özür dilediği davaranış şeklini yeniden tekrarlaması boşanma davasının kabulüne götürecek düzeyde davranışlar olsa dahi, davalı kadının boşanmak istememesi ve tanıkların ifadeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde evliliğin üzerinden kısa bir zaman geçmesi, kişilerin olayların akabinde fevri karar verebilecek iken sonrasında daha sakin düşünebileceği, evliliğin bir anlık öfke ile bitirilmeye çalışıldığı, davalı tanıklarının anlatımlarında taraflar arasında geçimsizlik olduğuna dair görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı gözetilerek boşanma davasının reddi ile tarafların 1 yıl süre ile ayrılıklarına dair hüküm kurulmuş olup hüküm, taraflarca istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince esastan ret kararı verilmiştir.

Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hakim boşanmaya veya ayrılığa karar verir. Dava yalnızca ayrılığa ilişkin ise boşanma kararı verilemez. Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir(TMK m.170).

Somut olayda, davalı kadının boşanmak istememesi ve davalı tanıklarının tarafların geçimsizliğine yönelik görgüye dayalı beyanlarının olmaması ayrılık kararı verilebilmesi için yeterli değildir. Dosya kapsamından ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının ortaya konulamadığı, evlilik birliğinin yeniden tesis olunamayacak şekilde temelinden sarsıldığı sabittir. Bu nedenlerle açılan boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ayrılığa karar verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.”

3-) Ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunduğuna dair delil bulunmaması ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan kusurlu davranışların bulunması halinde ayrılığa değil, boşanmaya hükmedilmelidir.

Y. 2. H.D. T: 14.03.2018, E: 2016/12689, K: 2018/3314

 

“Türk Medeni Kanununun 170/3. maddesi uyarınca ayrılığa karar verilebilmesi için ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunması gerekir. Toplanan deliller ve yapılan yargılamadan davalı erkeğin çalışmadığı, eve maddi katkısının olmadığı, birlikte yapılan borçları kadının ödediği bu haliyle davalı erkeğin kusurlu davranışları ile evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunduğuna dair dosyada delil de bulunmamaktadır. Gerçekleşen duruma göre mahkemece Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi gereğince boşanmaya karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Ortak hayatın yeniden kurulması olasılığının bulunmadığı takdirde ayrılığa değil, boşanmaya karar verilmelidir.

Y. 2. H.D. T: 07.11.2017, E: 2016/6839, K: 2017/12314

“Mahkemece, daha önce de kadının darp edilip ayrılıklar yaşadıkları, sonra bir araya geldikleri, son ayrılıkta davalının darp edildiği, kadının evden ayrıldığının anlaşıldığı ve 30 yıllık evlilikte daha önce benzer sorunların yaşanıp tekrar bir araya gelip evlilik birliğini devam ettirdikleri ve son olayda davacının darp edildiği de kanıtlanmadığı gerekçesiyle bir yıl süreyle ayrılığa karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin usulüne uygun tebliğe rağmen süresinde davaya cevap vermediği, bu nedenle mahkemece verilen süre sonrasında bildirdiği tanıkların dinlenemeyeceği ve beyanlarının hükme esas alınamayacağı, davalı erkeğin ise eşine sürekli olarak fiziksel şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı kadın dava açmakta haklı olup, boşanmanın şartları gerçekleşmiştir. Ortak hayatın yeniden kurulması olasılığının da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacı kadından kaynaklanan bir kusur tespit edilememiştir. Mahkemece boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile ayrılığa karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

Madde 168: Boşanma davasında yetkili mahkeme

Yetki

Madde 168 – (1) Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Yetki kuralının dikkate alınması için taraflar tarafından süresi içerisinde yetki itirazında bulunulması gerekmektedir.

Y. 2. H.D. T: 22.12.2011, E: 2011/4700, K: 2011/23308

“Dava, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa dayanan nüfus kaydının düzeltilmesi niteliğinde olmayıp, Cumhuriyet Savcısı tarafından açılan “eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması” (TMK. md. 145/4) sebebiyle evliliğin mutlak butlanına ilişkindir. Evlenmenin butlanı davasında yetki ve yargılama usulü bakımından boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır (TMK. md. 160). Boşanma davalarında da yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir (TMK. md. 168). Bu yetki kuralı, re’sen dikkate alınabilecek kesin yetki değildir. Davalılarca ilk itiraz süresi içinde itiraz edilmesi halinde dikkate alınabilir. Davalıların herhangi bir yetki itirazı bulunmamaktadır. Öyleyse işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçe ile re’sen yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.”

2-)  Kanun maddesinde gösterilen yetkili mahkemelerden birini seçme hakkı davacıya tanınmasına rağmen davacı bu hakkını kullanmayarak başka bir yerde boşanma davası açarsa seçim hakkı davalıya geçer.

Y. 2. H.D. T: 28.03.2016, E: 2015/14994, K: 2016/6131

“Boşanma davalarında yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir (TMK m. 168). Türk Medeni Kanunun 168. maddesinde gösterilen yetkili mahkemelerden birini seçme hakkı davacıya tanınmıştır. Davacı bu hakkını kullanmayarak başka bir yerde boşanma davası açarsa, o zaman seçme hakkı davalıya geçer. Bu durumda davalının süresi içerisinde yetki itirazında bulunması gerekir. Davalı kadına, dava dilekçesi 18.11.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı süresinde cevap dilekçesi sunmadığı gibi süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde de yetki itirazında bulunmamıştır (HMK m. 19/2). Boşanma davalarında yetki kesin olmayıp mahkemece kendiliğinden yetki hususunun değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu hali ile eldeki dava açısından mahkemenin yetkili olduğu gözetilerek işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

3-) Y. 2. H.D. T: 13.05.2013, E: 2013/720, K: 2013/13405

“Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir (TMK 168). Tarafların 20.04.2012 tarihinde evlendikleri ve dava tarihine kadar 6 aylık birlikte oturma koşulunun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Davacı kadın tarafından 07.08.2012 tarihinde Ankara Aile Mahkemesinde boşanma davası açılmiş, davalı koca tarafından süresinde yetki itirazında bulunulmuş, yerel mahkeme tarafından Kırşehir Aile Mahkemesi’nin yetkili olduğundan yetki itirazının kabulü ile dosyanın Kırşehir Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davacı kadının 02.08.2012 tarihinde Yenimahalle Nüfus Müdürlüğüne yerleşim yerini Ankara olarak bildirmiştir. Dava açıldığı tarihte davacı kadının yerleşim yeri Ankara’dır. Açıklanan nedenlerle davaya Ankara Aile Mahkemesinde bakılması gerekirken yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Y. 2. H.D. T: 17.06.2013, E: 2013/5174, K: 2013/16825

“Boşanma veya ayrılık davaları, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği gibi, davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde de açılabilir (TMK md. 168). Bu yerlerden birini tercih, davayı açana aittir. Dosyaya alınan nüfus kaydında, davacı-karşı davalı (koca)’nın yerleşim yeri adresinin “Sancaktepe-Kartal” olduğu görülmektedir. Adres kayıt sisteminde kayıtlı yerleşim yeri adresi, yerleşim yerine karine oluşturur. Davalı-karşı davacı (kadın), bu karinenin aksini gösteren herhangi bir delil getirememiştir. Dava, kanunen yetkili olan yerde ikame edilmiştir. O halde, davalının yetki itirazının reddi ile işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.”

5-) Y. 2. H.D. T: 13.11.2019, E: 2019/6501, K: 2019/11415

“Davacı kadın Gaziantep 4. Aile Mahkemesinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebiyle (TMK m. 166/1) boşanma davası açmış, davalının yetki itirazı üzerine mahkemece “Tarafların ortak ikametgahlarının İzmir Aile Mahkemesi olduğu, davacı kadının eşinden ayrılarak önce İslahiye’ye baba evine gittiği ancak babanın davacı kadını kabul etmemesi sebebiyle Gaziantep’de sığınma evine yerleştiği, sığınma evinde 25.10.2017-07.11.2017 tarihleri arasında kaldığı, sığınma evinde alınan raporda darp ve cebir izine rastlanılmadığı, kadının dava tarihi ve hüküm verildiği tarihte ikametgah adresinin neresi olduğunun bilinmediği, kadının vekili tarafından kadının adresinin beyan edilmediği, kadının yerleşmek maksadıyla Gaziantep de ikamet ettiği hususunun yetki itirazına yönelik mahkemeye sunulan delillerden anlaşılmadığı, can güvenliği kavramının soyut kaldığı, davalı erkeğin yetki itirazının haklı olduğu gerekçesiyle, dosyanın yetkili ve görevli İzmir Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.İlk derece mahkeme kararı davacı kadın tarafından yetki itirazının kabulünün doğru olmadığı gerekçesiyle istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince, davacı kadının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Hüküm yetkisizlik kararının bozulmasına yönelik olarak davacı kadın tarafından temyiz edilmiştir.

Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir (TMK m. 168). Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davacı kadının Gaziantep Kadın Sığınma evinde iken 25.10.2017 tarihinde boşanma davası açtığı, davacı kadının içinde bulunduğu bu koşullara göre, davanın açıldığı tarih itibariyle davacı kadının yerleşim yerinin Gaziantep ve yetkili mahkemenin de Gaziantep Aile Mahkemesi olduğunun kabulünün gerektiği, bu sebeple davanın Gaziantep’te açılmasında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, mahkemenin davanın esasına girerek karar vermesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”

Madde 161: Zina

Zina

Madde 161 – (1) Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

(2) Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

(3) Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Y. 2. HD, T: 09.04.2018, E: 2016/15989, K: 2018/4730 :

”…Davacı kadın tarafından zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayanılarak boşanma isteminde bulunulmuş, mahkemece tarafların zina nedeniyle boşanmalarına karar verilmiştir. Zina olayının mevcut  sayılabilmesi için en önemli koşul, “cinsel ilişkinin” varlığının kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış olmasıdır.  Davalı erkeğin bir başka kadınla cinsel ilişkiye girdiği kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış değildir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı erkeğin başka bir kadınla evden çıkarken ve sokakta yürürken görüldüğü anlaşılmakla beraber, evlilik sırasında, bir başka kadınla cinsel birleşmenin gerçekleştiği dosya kapsamı ve tanık beyanlarından anlaşılamamaktadır. Bu nedenle davalı erkeğin bu davranışları zina değil, “güven sarsıcı davranış” niteliğinde olup; Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi gereğince boşanmayı gerektiren kusurlu davranıştır. Bu durumda, zina hukuki sebebine dayanılarak açılmış boşanma davasının reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Y. 2. HD, T: 16.09.2019, E: 2019/1740, K: 2019/8744 :

…Mahkemece davacı erkeğin zina (TMK.m.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmiş ise de toplanan delillerden, davalı kadının ortak konuttan ayrılarak bir süre bir başka erkekle birlikte yaşadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece de kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı sabit kabul edilmiştir. Kadının, bir başka erkekle birlikte yaşaması zinanın varlığına delalet eder. Bu durumda kadının zinası ispatlanmış olup Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında tarafların zina hukuki (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacının zina (TMK m. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

3-) Y. 2. HD, T: 30.10.2018, E: 2017/7203, K: 2018/12098 :

“…Mahkemece, davacı-davalı erkeğin zina eyleminin ispatlanamadığı gerekçesiyle, davalı-davacı kadının zina (TMK m.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı-davalı erkeğin, evlilik birliği devam ederken, …..’da davet ve eğlencelere … isimli kadınla el ele katıldıkları ve buradan birlikte ayrıldıkları, yine tanık …. ile telefon konuşmaları sırasında davacı-davalı erkeğin tanığa imam nikahlı eşinin selamı olduğunu söylediği, diğer yandan nüfus kayıtlarından davacı-davalı erkeğin 28.12.2017 tarihli tanıma senedi ile evlilik dışı doğan çocuğu tanıdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı-davalı erkeğin zina eyleminin ispatlandığının kabulü gerekir. O halde, davalı-davacı kadının zina hukuki sebebine (TMK m.161) dayalı boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Y.2. HD, T: 02.11.2015, E: 2015/21517, K: 2015/20095 :

‘…Mahkemece davalı-davacı kadının zina fiilinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davacı-davalı erkeğin zina (TMK.md.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-davacı kadının, 05.12.2010 günü ortak konuta bir erkeği aldığı, aynı gece saat 22.00’de evde bu kişiyle birlikte yakalandığı, bu şahsın tuvalette gizlenmiş halde bulunduğu, bu olay öncesinde de bu şahısla muhtelif tarihlerde çok sayıda görüşmesinin olduğu, bu kişinin 05.12.2010 tarihli kolluk ifadesinde, davalı-davacı kadın ile evlenmeyi düşündüğünü, daha öncede evine bir kez gittiğini, seviştiklerini ancak cinsel ilişkiye girmediklerini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Kadının, yalnızken geceleyin bir başka erkeği ortak konuta alması, zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Tarafların zina (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK. md. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

5-) Y.2. HD, T: 15.11.2017, E: 2016/6948, K: 2017/12841 :

”…Davalı-karşı davacı kadın tarafından özel boşanma sebeplerinden zina hukuki sebebine (TMK m.161) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuksal sebebine dayanılarak boşanma isteminde bulunulmuş, mahkemece davalı-karşı davacı kadının zinaya dayalı boşanma davasının “TMK 161 maddesinde belirtilen dava sebebini öğrenilmesinden başlayarak 6 ay içerisinde açılmadığından bahisle davalı-karşı davacının zina nedenine dayalı boşanma davasının hak düşürücü süre nedeni ile” reddine karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı erkeğin uzun süreden beri bir başka kadınla birlikte yaşadığı, aynı kadınla ilişkisinin halen devam ettiği yapılan soruşturma ve dinlenen tanık beyanlarından anlaşılmaktadır. Zina eylemi devam ettiğine göre, hak düşürücü süre geçmiş sayılmaz. Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı erkeğin zinasının temadi ettiği anlaşılmaktadır. O halde, davanın kabulü yerine, yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir.”

6-) Y. 2. HD, T: 05.07.2022, E: 2022/4815, K: 2022/6778 :

”…Davacı-davalı erkek tarafından TMK 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davasının ön inceleme duruşmasında, kadının anlaşmalı boşanmayı kabul etmemesi üzerine davacı-davalı erkek tarafından yargılamanın çekişmeli boşanma davası olarak görülmesi talep edilmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda erkeğin zina (TMK m.161) hukuki sebebine dayalı davasının reddine, davalı- davacı kadının ise evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) hukuki sebebine dayalı birleşen davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine karar verilmiştir. Verilen bu hüküm davacı-davalı erkek tarafından istinaf edilmekle, bölge adliye mahkemesince istinaf itirazı esastan reddedilmiştir. Karar, davacı-davalı erkek tarafından yukarıda gösterildiği şekilde temyiz edilmiştir. Zina hukuki sebebine dayalı boşanma davalarında, dava hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer (TMK.md.161/2). Öncelikle, her ne kadar mahkemece, erkeğin davasının hak düşürücü sürede açılmadığı ve af olgusundan bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de; hak düşürücü sürenin dolduğunu ispat külfeti davalı-davacı kadında olup dosyadaki mevcut delillere göre, davaya dayanak zina vakıasının davacı erkek tarafından tam olarak hangi tarihte öğrenildiği davalı-davacı kadınca ispatlanamadığı ve dosya kapsamından da bu tarihin tespit edilemediği anlaşılmakla; hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği gibi, dosyadaki delillerle af olgusunun da ispatlanamadığı anlaşıldığından, bu yönüyle de davanın reddi doğru görülmemiştir. Diğer taraftan davacı-davalı erkek, eşinin bir başka erkekle kendisini aldattığına yönelik iddiasını dava dilekçesi ekinde sunduğu sosyal medya görüntüleri ve mesajlara dayandırmıştır. Yapılan incelemede sosyal medya yazışma ve görüntüleri içerikleri itibarıyla zinaya muhakkak gözüyle bakılmasını gerektirir niteliğinde olup, bu durum zinanın varlığına delalet eder. Açıklanan durum karşısında kadının zina eyleminin ispatlanmış olduğu gözetilerek Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşullarının oluştuğunun kabulü ile zina (TMK. m. 161) hukuki sebebiyle tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

7-) Y. 2. HD, T: 10.11.2021, E: 2021/4568, K: 2021/8420 :

”…Davacı hem zina, hem de evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine birlikte dayanarak boşanma davası açmıştır. Davalının bir başka erkekle birlikte yaşadığı toplanan delillerle gerçekleşmiş, bu husus mahkemece de sabit kabul edilmiştir. Bir başka erkekle birlikte yaşama olgusu zinanın varlığına muhakkak nazarıyla bakılmasını gerektiren bir durumdur. Davada zina özel sebebine de dayanıldığına göre, davanın zina sebebiyle de kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.”

Madde 162: Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

II. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

Madde 162- (1) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

(2) Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

(3) Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Y. 2. H.D. T: 25.01.2022, E: 2021/9923, K: 2022/492:

“…Davacı-karşı davalı kadın tarafından pek kötü ve onur kırıcı davranış (TMK m. 162), olmadığı takdirde evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebi ile boşanma (TMK m. 166/1) talep edilmiş, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, dava ve karşı davanın Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi gereğince kabulü ile tarafların TMK 166/l. maddesi uyarınca boşanmalarına ve boşanmanın fer’ilerine, kadının TMK m.162’ ye dayalı davasının ise reddine karar verilmiş, karara karşı davacı-karşı davalı kadın tarafından TMK m.162’ye dayalı davasının reddi … yönünden istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince, kadın yararına toptan yoksulluk nafakası ödenmesine, erkeğin manevî tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, tarafların diğer istinaf itirazlarının ise esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen karar taraflarca temyiz edilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-karşı davacı erkeğin, eşine fiziki şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı erkeğin eşine yönelik bu eylemleri pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış niteliğindedir. O halde, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan boşanma sebebinin oluştuğu dikkate alınarak davacı-karşı davalı kadının davasının kabulü gerekirken reddi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir…”

2-) Y. 2. H.D. T: 07.03.2016, E: 2015/14215, K: 2016/4389:

“…Davacı kadın, pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep etmiş; mahkemece, davalı erkeğin ”eşine kötü, saygısız davrandığı, onu aşağıladığı, hakaret ettiği, eşine ve çocuğuna şiddet uyguladığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, sadakatsiz davrandığı, gelirini ailesinden gizlediği ve ortak konutu terk ettiği” gerekçesiyle tarafların pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) sebepleriyle boşanmalarına karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanununun 162. maddesi gereğince pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle boşanmaya karar verilebilmesi için, her türlü kötü veya onur kırıcı davranış değil, ağır derecede pek kötü veya onur kırıcı davranışın gerçekleşmesi gerekir.

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı erkeğin başka bir kadınla duygusal içerikte mesajlaşmak suretiyle güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşine karşı ilgisiz davrandığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve ”sen ne işe yararsın diyerek” eşini aşağıladığı anlaşılmaktadır. Davalı erkeğe kusur olarak yüklenen eşine yönelik fiziksel şiddet fiilinin 2012 yılı Mayıs ayında gerçekleştiği ve sonrasında evlilik birliğinin uzunca bir süre daha devam ettiği anlaşılmakta olup, kadının bu olayı affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilmelidir. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemez. Bu duruma göre davalı erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışları pek kötü ve onur kırıcı davranış olarak kabule yeterli değildir. Davacı kadının açtığı davada Türk Medeni Kanununun 162. maddesi koşulları oluşmadığı halde, kadının Türk Medeni Kanununun 162. maddesine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru görülmemiştir…”

3-) Y. 2. H.D. T: 28.01.2020, E: 2019/8705, K: 2020/415

“…Davalı-davacı kadın, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan “Pek kötü muamele” ve “Onur kırıcı davranış” sebebine dayanarak boşanma davası açmış, dava reddedilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı-davalı erkeğin eşine birkaç defa fiziksel şiddet uyguladığı ve fiziksel şiddet nedeniyle kadının kulak arkasında yırtılma oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacı-davalının eşine yönelik bu eylemleri pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış niteliğinde olup Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca davanın kabulü gerekmektedir. Ne var ki, temyize getirilmeyerek, tarafların kabul edilen TMK 166/1-2 maddesi gereği açılan boşanma davalarındaki boşanma hükmü kesinleştiğinden, kadının TMK 162. maddesi uyarınca açtığı boşanma davasının konusuz hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, kadının bu boşanma davasının esası hakkında bir karar verilemeyecektir…”

4-) Y. 2. H.D. T: 13.12.2017, E: 2016/8383, K: 2017/14438

“Onur kırıcı davranış nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için (TMK m. 162) her türlü onur kırıcı davranış değil, ağır derecede onur kırıcı bir davranışın gerçekleşmesi gerekir.”

5-) Y. 2. H.D. T: 24.09.2012, E: 2012/4316, K: 2012/22373)

“…Davalının zaman zaman eşine ve çocuklarına fiziki şiddet uyguladığı, eşine “mayası bozuk, sütü bozuk, şeytan tabiatlı” şeklinde sözler sarfettiği, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davalının gerçekleşen bu davranışlarının, davacının vücut bütünlüğünü ve onurunu ağır biçimde zedelediği, sağlını ve ruhsal bütünlüğünü bozduğu tartışmasızdır. Bu bakımdan açıklanan davranışlar pek kötü ve onur kırıcı davranış niteliğinde olup, Türk Medeni Kanununun 162. maddesindeki boşanma sebebini oluşturur…”

 

 

 

Madde 163: Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

III. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

Madde 163 – (1) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Y. 2. H.D. T:27.06.2018, E: 2016/20524 , K: 2018/4730 :

‘…Dava, Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme hukuksal sebebine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 163. maddesi hükmüne göre boşanma kararı verebilmek için suç teşkil eden eylemin evlendikten sonra işlenmiş olması gerekir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden tarafların davalının işlediği suç tarihinden sonra evlendikleri anlaşılmaktadır. Bu halde Türk Medeni Kanununun 163. maddesine dayalı boşanma kararı verebilmesi için gerekli olan “işlenen suç nedeniyle diğer eş için birlikte yaşamanın beklenemez hale gelmesi” koşulu gerçekleşmediğinden davacının davasının reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Y. 2. H.D. T:26.06.2012, E: 2011/22536, K: 2012/17686 :

”…Davacı kocanın boşanma davası münhasıran ”haysiyetsiz hayat sürme” sebebine (TMK m. 163) dayanmaktadır. Haysiyetsiz hayat sürmenin varlığından söz edilebilmesi ve bu sebeple boşanma kararı verilebilmesi için; eşin, sosyal hayatta toplumun genel değer yargılarıyla çatışan, olumsuz nitelikte kabul edilen davranışının süreklilik göstermesi ve bu davranışın diğer eş için birlikte yaşamayı ondan beklenemez hale getirmesi gereklidir. Süreklilik göstermeyen bir defalık bir davranış; Türk Medeni Kanununun 166. maddesindeki evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumu için yeterli olabilirse de, haysiyetsiz hayat sürme sebebine dayalı boşanma kararı için yeterli değildir. Davalı kadının bir başka erkekle cep telefonu ile konuştuğu ve mesajlaştığı toplanan delillerle anlaşılmaktadır. Davalı kadının gerçekleşen bu davranışı, davacı koca bakımından birlikte yaşamayı ondan beklenemez duruma getirmiş ise de; sürekliliği olmadığı anlaşıldığından; haysiyetsiz hayat sürme ile Türk Medeni Kanununun 163. maddesindeki boşanma sebebi sabit kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”

3-) Y. 2.H.D. T:11.04.2018, E: 2016/14732, K: 2018/4831 :

”…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı erkeğin davacı kadının ilk evliliğinden olan kızı ile cinsel ilişki yaşadığı ve bu eyleminin TMK’ nun 163. maddesinde geçen haysiyetsiz hayat sürme niteliğinde olduğu, bu nedenle mahkemece TMK’ nun 163. maddesine göre verilen boşanma kararında bir isabetsizliğin olmadığının anlaşılmasına göre davalı erkeğin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.”

4-) Y. 2. H.D. T: 21.04.2014, E: 2013/25910, K: 2014/9380 :

”…Davacı kadın, kocasının adam öldürme suçu nedeniyle mahkum olduğunu, 25 yıl hapis cezası aldığını, bu sebeple Türk Medeni Kanununun 163.maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Toplanan delillerden; davalı kocanın, 17.02.2007 tarihinde kasten adam öldürdüğü, 27.02.2007 tarihinde tutuklandığı, tutuklu şekilde yargılanarak Giresun Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/252 esas, 2008/142 sayılı kararı ile 25 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırıldığı, eşlerin, suç işlendiği tarihten itibaren de ayrı yaşamaya başladıkları ve evlilik birliğinin bir daha kurulmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 163. maddesi uyarınca kocanın adam öldürmesinin, davacı kadını küçük düşürücü bir suç olduğu, 25 yıl hapis cezasına mahkum edilip, cezanın da infazına başlandığı, bu haliyle işlenen suçun davacı kadın yönünden birlikte yaşamayı çekilmez hale getirdiği sabit olup, davanın kabulüne karar verilecek yerde, yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.”

5-) Y. 2. H.D. T: 21.03.2016, E: 2015/14180, K: 2016/5488 :

”…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı tarafından açılan boşanma davası, Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde yer alan “zina”, 163 .maddesinde yer alan ”haysiyetsiz hayat sürme” ve 166/1. maddesinde düzenlenen “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebeplerine dayanmaktadır. Mahkemece davanın kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanununun 161, 163 ve 166/1 maddeleri gereğince boşanmalarına karar verilmiştir. Toplanan delillere göre davalı erkeğin başka bir kadınla arkadaşlık kurduğu ve telefon görüşmeleri yaptığı anlaşılmaktadır. Erkeğin güven sarsıcı bu davranışları, zina yaptığının ve haysiyetsiz hayat sürdüğünün kabulü için yeterli değildir.”