Madde 161: Zina

Zina

Madde 161 – (1) Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

(2) Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

(3) Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Y. 2. HD, T: 09.04.2018, E: 2016/15989, K: 2018/4730 :

”…Davacı kadın tarafından zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayanılarak boşanma isteminde bulunulmuş, mahkemece tarafların zina nedeniyle boşanmalarına karar verilmiştir. Zina olayının mevcut  sayılabilmesi için en önemli koşul, “cinsel ilişkinin” varlığının kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış olmasıdır.  Davalı erkeğin bir başka kadınla cinsel ilişkiye girdiği kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış değildir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı erkeğin başka bir kadınla evden çıkarken ve sokakta yürürken görüldüğü anlaşılmakla beraber, evlilik sırasında, bir başka kadınla cinsel birleşmenin gerçekleştiği dosya kapsamı ve tanık beyanlarından anlaşılamamaktadır. Bu nedenle davalı erkeğin bu davranışları zina değil, “güven sarsıcı davranış” niteliğinde olup; Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi gereğince boşanmayı gerektiren kusurlu davranıştır. Bu durumda, zina hukuki sebebine dayanılarak açılmış boşanma davasının reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Y. 2. HD, T: 16.09.2019, E: 2019/1740, K: 2019/8744 :

…Mahkemece davacı erkeğin zina (TMK.m.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmiş ise de toplanan delillerden, davalı kadının ortak konuttan ayrılarak bir süre bir başka erkekle birlikte yaşadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece de kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı sabit kabul edilmiştir. Kadının, bir başka erkekle birlikte yaşaması zinanın varlığına delalet eder. Bu durumda kadının zinası ispatlanmış olup Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında tarafların zina hukuki (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacının zina (TMK m. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

3-) Y. 2. HD, T: 30.10.2018, E: 2017/7203, K: 2018/12098 :

“…Mahkemece, davacı-davalı erkeğin zina eyleminin ispatlanamadığı gerekçesiyle, davalı-davacı kadının zina (TMK m.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı-davalı erkeğin, evlilik birliği devam ederken, …..’da davet ve eğlencelere … isimli kadınla el ele katıldıkları ve buradan birlikte ayrıldıkları, yine tanık …. ile telefon konuşmaları sırasında davacı-davalı erkeğin tanığa imam nikahlı eşinin selamı olduğunu söylediği, diğer yandan nüfus kayıtlarından davacı-davalı erkeğin 28.12.2017 tarihli tanıma senedi ile evlilik dışı doğan çocuğu tanıdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı-davalı erkeğin zina eyleminin ispatlandığının kabulü gerekir. O halde, davalı-davacı kadının zina hukuki sebebine (TMK m.161) dayalı boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Y.2. HD, T: 02.11.2015, E: 2015/21517, K: 2015/20095 :

‘…Mahkemece davalı-davacı kadının zina fiilinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davacı-davalı erkeğin zina (TMK.md.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-davacı kadının, 05.12.2010 günü ortak konuta bir erkeği aldığı, aynı gece saat 22.00’de evde bu kişiyle birlikte yakalandığı, bu şahsın tuvalette gizlenmiş halde bulunduğu, bu olay öncesinde de bu şahısla muhtelif tarihlerde çok sayıda görüşmesinin olduğu, bu kişinin 05.12.2010 tarihli kolluk ifadesinde, davalı-davacı kadın ile evlenmeyi düşündüğünü, daha öncede evine bir kez gittiğini, seviştiklerini ancak cinsel ilişkiye girmediklerini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Kadının, yalnızken geceleyin bir başka erkeği ortak konuta alması, zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Tarafların zina (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK. md. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

5-) Y.2. HD, T: 15.11.2017, E: 2016/6948, K: 2017/12841 :

”…Davalı-karşı davacı kadın tarafından özel boşanma sebeplerinden zina hukuki sebebine (TMK m.161) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuksal sebebine dayanılarak boşanma isteminde bulunulmuş, mahkemece davalı-karşı davacı kadının zinaya dayalı boşanma davasının “TMK 161 maddesinde belirtilen dava sebebini öğrenilmesinden başlayarak 6 ay içerisinde açılmadığından bahisle davalı-karşı davacının zina nedenine dayalı boşanma davasının hak düşürücü süre nedeni ile” reddine karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı erkeğin uzun süreden beri bir başka kadınla birlikte yaşadığı, aynı kadınla ilişkisinin halen devam ettiği yapılan soruşturma ve dinlenen tanık beyanlarından anlaşılmaktadır. Zina eylemi devam ettiğine göre, hak düşürücü süre geçmiş sayılmaz. Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı erkeğin zinasının temadi ettiği anlaşılmaktadır. O halde, davanın kabulü yerine, yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir.”

6-) Y. 2. HD, T: 05.07.2022, E: 2022/4815, K: 2022/6778 :

”…Davacı-davalı erkek tarafından TMK 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davasının ön inceleme duruşmasında, kadının anlaşmalı boşanmayı kabul etmemesi üzerine davacı-davalı erkek tarafından yargılamanın çekişmeli boşanma davası olarak görülmesi talep edilmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda erkeğin zina (TMK m.161) hukuki sebebine dayalı davasının reddine, davalı- davacı kadının ise evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) hukuki sebebine dayalı birleşen davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine karar verilmiştir. Verilen bu hüküm davacı-davalı erkek tarafından istinaf edilmekle, bölge adliye mahkemesince istinaf itirazı esastan reddedilmiştir. Karar, davacı-davalı erkek tarafından yukarıda gösterildiği şekilde temyiz edilmiştir. Zina hukuki sebebine dayalı boşanma davalarında, dava hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer (TMK.md.161/2). Öncelikle, her ne kadar mahkemece, erkeğin davasının hak düşürücü sürede açılmadığı ve af olgusundan bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de; hak düşürücü sürenin dolduğunu ispat külfeti davalı-davacı kadında olup dosyadaki mevcut delillere göre, davaya dayanak zina vakıasının davacı erkek tarafından tam olarak hangi tarihte öğrenildiği davalı-davacı kadınca ispatlanamadığı ve dosya kapsamından da bu tarihin tespit edilemediği anlaşılmakla; hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği gibi, dosyadaki delillerle af olgusunun da ispatlanamadığı anlaşıldığından, bu yönüyle de davanın reddi doğru görülmemiştir. Diğer taraftan davacı-davalı erkek, eşinin bir başka erkekle kendisini aldattığına yönelik iddiasını dava dilekçesi ekinde sunduğu sosyal medya görüntüleri ve mesajlara dayandırmıştır. Yapılan incelemede sosyal medya yazışma ve görüntüleri içerikleri itibarıyla zinaya muhakkak gözüyle bakılmasını gerektirir niteliğinde olup, bu durum zinanın varlığına delalet eder. Açıklanan durum karşısında kadının zina eyleminin ispatlanmış olduğu gözetilerek Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşullarının oluştuğunun kabulü ile zina (TMK. m. 161) hukuki sebebiyle tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

7-) Y. 2. HD, T: 10.11.2021, E: 2021/4568, K: 2021/8420 :

”…Davacı hem zina, hem de evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine birlikte dayanarak boşanma davası açmıştır. Davalının bir başka erkekle birlikte yaşadığı toplanan delillerle gerçekleşmiş, bu husus mahkemece de sabit kabul edilmiştir. Bir başka erkekle birlikte yaşama olgusu zinanın varlığına muhakkak nazarıyla bakılmasını gerektiren bir durumdur. Davada zina özel sebebine de dayanıldığına göre, davanın zina sebebiyle de kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.”

Madde 162: Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

II. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

Madde 162- (1) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

(2) Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

(3) Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Y. 2. H.D. T: 25.01.2022, E: 2021/9923, K: 2022/492:

“…Davacı-karşı davalı kadın tarafından pek kötü ve onur kırıcı davranış (TMK m. 162), olmadığı takdirde evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebi ile boşanma (TMK m. 166/1) talep edilmiş, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, dava ve karşı davanın Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi gereğince kabulü ile tarafların TMK 166/l. maddesi uyarınca boşanmalarına ve boşanmanın fer’ilerine, kadının TMK m.162’ ye dayalı davasının ise reddine karar verilmiş, karara karşı davacı-karşı davalı kadın tarafından TMK m.162’ye dayalı davasının reddi … yönünden istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince, kadın yararına toptan yoksulluk nafakası ödenmesine, erkeğin manevî tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, tarafların diğer istinaf itirazlarının ise esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen karar taraflarca temyiz edilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-karşı davacı erkeğin, eşine fiziki şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı erkeğin eşine yönelik bu eylemleri pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış niteliğindedir. O halde, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan boşanma sebebinin oluştuğu dikkate alınarak davacı-karşı davalı kadının davasının kabulü gerekirken reddi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir…”

2-) Y. 2. H.D. T: 07.03.2016, E: 2015/14215, K: 2016/4389:

“…Davacı kadın, pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep etmiş; mahkemece, davalı erkeğin ”eşine kötü, saygısız davrandığı, onu aşağıladığı, hakaret ettiği, eşine ve çocuğuna şiddet uyguladığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, sadakatsiz davrandığı, gelirini ailesinden gizlediği ve ortak konutu terk ettiği” gerekçesiyle tarafların pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK m. 162) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) sebepleriyle boşanmalarına karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanununun 162. maddesi gereğince pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle boşanmaya karar verilebilmesi için, her türlü kötü veya onur kırıcı davranış değil, ağır derecede pek kötü veya onur kırıcı davranışın gerçekleşmesi gerekir.

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı erkeğin başka bir kadınla duygusal içerikte mesajlaşmak suretiyle güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşine karşı ilgisiz davrandığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve ”sen ne işe yararsın diyerek” eşini aşağıladığı anlaşılmaktadır. Davalı erkeğe kusur olarak yüklenen eşine yönelik fiziksel şiddet fiilinin 2012 yılı Mayıs ayında gerçekleştiği ve sonrasında evlilik birliğinin uzunca bir süre daha devam ettiği anlaşılmakta olup, kadının bu olayı affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilmelidir. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemez. Bu duruma göre davalı erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışları pek kötü ve onur kırıcı davranış olarak kabule yeterli değildir. Davacı kadının açtığı davada Türk Medeni Kanununun 162. maddesi koşulları oluşmadığı halde, kadının Türk Medeni Kanununun 162. maddesine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru görülmemiştir…”

3-) Y. 2. H.D. T: 28.01.2020, E: 2019/8705, K: 2020/415

“…Davalı-davacı kadın, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan “Pek kötü muamele” ve “Onur kırıcı davranış” sebebine dayanarak boşanma davası açmış, dava reddedilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı-davalı erkeğin eşine birkaç defa fiziksel şiddet uyguladığı ve fiziksel şiddet nedeniyle kadının kulak arkasında yırtılma oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacı-davalının eşine yönelik bu eylemleri pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış niteliğinde olup Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca davanın kabulü gerekmektedir. Ne var ki, temyize getirilmeyerek, tarafların kabul edilen TMK 166/1-2 maddesi gereği açılan boşanma davalarındaki boşanma hükmü kesinleştiğinden, kadının TMK 162. maddesi uyarınca açtığı boşanma davasının konusuz hale geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, kadının bu boşanma davasının esası hakkında bir karar verilemeyecektir…”

4-) Y. 2. H.D. T: 13.12.2017, E: 2016/8383, K: 2017/14438

“Onur kırıcı davranış nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için (TMK m. 162) her türlü onur kırıcı davranış değil, ağır derecede onur kırıcı bir davranışın gerçekleşmesi gerekir.”

5-) Y. 2. H.D. T: 24.09.2012, E: 2012/4316, K: 2012/22373)

“…Davalının zaman zaman eşine ve çocuklarına fiziki şiddet uyguladığı, eşine “mayası bozuk, sütü bozuk, şeytan tabiatlı” şeklinde sözler sarfettiği, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davalının gerçekleşen bu davranışlarının, davacının vücut bütünlüğünü ve onurunu ağır biçimde zedelediği, sağlını ve ruhsal bütünlüğünü bozduğu tartışmasızdır. Bu bakımdan açıklanan davranışlar pek kötü ve onur kırıcı davranış niteliğinde olup, Türk Medeni Kanununun 162. maddesindeki boşanma sebebini oluşturur…”

 

 

 

Madde 163: Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

III. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

Madde 163 – (1) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Y. 2. H.D. T:27.06.2018, E: 2016/20524 , K: 2018/4730 :

‘…Dava, Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme hukuksal sebebine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 163. maddesi hükmüne göre boşanma kararı verebilmek için suç teşkil eden eylemin evlendikten sonra işlenmiş olması gerekir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden tarafların davalının işlediği suç tarihinden sonra evlendikleri anlaşılmaktadır. Bu halde Türk Medeni Kanununun 163. maddesine dayalı boşanma kararı verebilmesi için gerekli olan “işlenen suç nedeniyle diğer eş için birlikte yaşamanın beklenemez hale gelmesi” koşulu gerçekleşmediğinden davacının davasının reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Y. 2. H.D. T:26.06.2012, E: 2011/22536, K: 2012/17686 :

”…Davacı kocanın boşanma davası münhasıran ”haysiyetsiz hayat sürme” sebebine (TMK m. 163) dayanmaktadır. Haysiyetsiz hayat sürmenin varlığından söz edilebilmesi ve bu sebeple boşanma kararı verilebilmesi için; eşin, sosyal hayatta toplumun genel değer yargılarıyla çatışan, olumsuz nitelikte kabul edilen davranışının süreklilik göstermesi ve bu davranışın diğer eş için birlikte yaşamayı ondan beklenemez hale getirmesi gereklidir. Süreklilik göstermeyen bir defalık bir davranış; Türk Medeni Kanununun 166. maddesindeki evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumu için yeterli olabilirse de, haysiyetsiz hayat sürme sebebine dayalı boşanma kararı için yeterli değildir. Davalı kadının bir başka erkekle cep telefonu ile konuştuğu ve mesajlaştığı toplanan delillerle anlaşılmaktadır. Davalı kadının gerçekleşen bu davranışı, davacı koca bakımından birlikte yaşamayı ondan beklenemez duruma getirmiş ise de; sürekliliği olmadığı anlaşıldığından; haysiyetsiz hayat sürme ile Türk Medeni Kanununun 163. maddesindeki boşanma sebebi sabit kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”

3-) Y. 2.H.D. T:11.04.2018, E: 2016/14732, K: 2018/4831 :

”…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı erkeğin davacı kadının ilk evliliğinden olan kızı ile cinsel ilişki yaşadığı ve bu eyleminin TMK’ nun 163. maddesinde geçen haysiyetsiz hayat sürme niteliğinde olduğu, bu nedenle mahkemece TMK’ nun 163. maddesine göre verilen boşanma kararında bir isabetsizliğin olmadığının anlaşılmasına göre davalı erkeğin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.”

4-) Y. 2. H.D. T: 21.04.2014, E: 2013/25910, K: 2014/9380 :

”…Davacı kadın, kocasının adam öldürme suçu nedeniyle mahkum olduğunu, 25 yıl hapis cezası aldığını, bu sebeple Türk Medeni Kanununun 163.maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Toplanan delillerden; davalı kocanın, 17.02.2007 tarihinde kasten adam öldürdüğü, 27.02.2007 tarihinde tutuklandığı, tutuklu şekilde yargılanarak Giresun Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/252 esas, 2008/142 sayılı kararı ile 25 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırıldığı, eşlerin, suç işlendiği tarihten itibaren de ayrı yaşamaya başladıkları ve evlilik birliğinin bir daha kurulmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 163. maddesi uyarınca kocanın adam öldürmesinin, davacı kadını küçük düşürücü bir suç olduğu, 25 yıl hapis cezasına mahkum edilip, cezanın da infazına başlandığı, bu haliyle işlenen suçun davacı kadın yönünden birlikte yaşamayı çekilmez hale getirdiği sabit olup, davanın kabulüne karar verilecek yerde, yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.”

5-) Y. 2. H.D. T: 21.03.2016, E: 2015/14180, K: 2016/5488 :

”…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı tarafından açılan boşanma davası, Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde yer alan “zina”, 163 .maddesinde yer alan ”haysiyetsiz hayat sürme” ve 166/1. maddesinde düzenlenen “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebeplerine dayanmaktadır. Mahkemece davanın kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanununun 161, 163 ve 166/1 maddeleri gereğince boşanmalarına karar verilmiştir. Toplanan delillere göre davalı erkeğin başka bir kadınla arkadaşlık kurduğu ve telefon görüşmeleri yaptığı anlaşılmaktadır. Erkeğin güven sarsıcı bu davranışları, zina yaptığının ve haysiyetsiz hayat sürdüğünün kabulü için yeterli değildir.”

 

 

Madde 164: Terk nedeniyle boşanma

IV. Terk

Madde 164 – (1) Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

(2) Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Eşinin eşyalarını ortak konuttan dışarıya atan ve eşini ortak konuta almayan eş, eşini terke zorlayan eş konumundadır.

Y. 2. H.D. T: 19.06.2018 E: 2016/20367 K: 2018/7630

“Dava, terk hukuki sebebine dayanmakta olup (TMK m. 164), davacı erkek usulüne uygun ihtara rağmen, davalı kadının sebepsiz olarak ortak konuta dönmediğini ileri sürerek boşanmaya karar verilmesini talep etmiştir. Türk Medeni Kanunun 164. maddesi gereğince, terk edilen eş boşanma davası açabilir. Terk eden eşin, bu sebebe dayanarak boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. Diğerini, ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davacı erkeğin, davalı kadının eşyalarını ortak konuttan dışarıya attığı, bunu birden fazla kez yaptığı, ayrıca davalı kadını ortak konuta almadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı erkek terkedilen değil, eşini terke zorlayan eş konumunda olup, Türk Medeni Kanununun 164. maddesinin koşulları gerçekleşmemiştir. O halde davanın reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Terk nedeni ile açılan boşanma davasında davalının terkte haklılığını değil, eve dönmemekte haklı olduğunu kanıtlaması gerekir.

Y. 2. H.D. T: 21.11.2011, E: 2010/18117, K: 2011/19104

“Terk nedeni ile açılan boşanma davasında davalının terkte haklılığını değil, eve dönmemekte haklı olduğunu kanıtlaması gerekir. Davalı 04.06.2007 tarihinde evi terk etmiş, davacı koca 15.05.2008 de ise ihtar isteğinde bulunmuştur. Kovulma hadisesinin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra davacının usulüne uygun şekilde ihtarına uymayan davalı kadın eve dönmemekte haklılığını kanıtlayamamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında Türk Medeni Kanununun 164. maddesi uyarınca açılan davanın kabulü yerine yazılı gerekçeyle reddi doğru bulunmamıştır.”

3-) Eşinin, hastalığıyla ilgilenmemesi, sürekli emirler vermesi ve “onu alın başımdan götürün” demesi üzerine evi terk eden kişi, terke zorlanan eş konumunda olup terk nedeniyle boşanma sebebinin koşulları oluşmamıştır.

“Davacı-karşı davalı erkek terk hukuki sebebine (TMK md. 164), davalı-karşı davacı kadın da evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine (TMK md. 166/1) dayanarak karşı boşanma davası açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davacı-karşı davalı erkeğin davasının kabulüne, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının reddine karar verilmişse de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı-karşı davalı erkeğin, kadının hastalığı ile ilgilenmediği ve hastalandığında kadının komşuları tarafından hastaneye götürüldüğü, eşi gibi görmeyip sürekli emirler verdiği ve “onu alın başımdan götürün” dediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, davalı-karşı davacı kadın terke zorlanan eş konumunda olup, erkeğin davası yönünden TMK md. 164 koşulları oluşmamıştır. O halde davacı-karşı davalı erkeğin davasının reddi davalı-karşı davacı kadın davasının kabulü gerekirken, erkeğin açtığı terk nedenine dayalı boşanma isteminin kabulü ile kadının davasının reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

 

4-) Diğer eşi ortak konutu terke zorlayan veya ortak konuta dönmesini engelleyen eş “terk eden eş” konumunda olmakla, terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır.

Y.H.G.K. T: 04.11.2009, E: 2009/2-402, K: 2009/484

“…Bu açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı kadının gösterdiği tanıkların beyanları ve dosya kapsamına göre, davacı eşin davalı olan eşini ortak konutu terke zorladığı gibi, ortak konutun anahtarını değiştirmek suretiyle eve dönmesini engellediği de sabittir.


Bu olgu ile yukarıda açıklanan “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.” şeklindeki yasal düzenleme birlikte ele alındığında davacı eşin gerçekte iddia ettiği gibi “terk edilen” değil, “terk eden” eş olduğunun kabulü gerekir.


Durum bu olunca davacının, terk edilen eşe ait bulunan terke dayalı boşanma davası açma hakkı da bulunmamaktadır.


Tüm bu açıklamalar ışığında; davanın reddi sonucu itibariyle doğru ise de, yerel mahkemenin gerekçesi usul ve yasaya uygun olmadığından, direnme kararının yukarıda ayrıntısıyla açıklanan şekilde terke zorlayan veya eve dönmeyi engelleyen eşin dava açma hakkının bulunmaması nedeniyle davacı eşin taraf sıfatı bulunmadığından davanın reddi gerektiği yönündeki değişik gerekçe ile onanması gerekmiştir…”

Madde 165: Akıl hastalığı

V. Akıl hastalığı

Madde 165- (1) Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Akıl hastalığının mevcut olup olmadığı ve geçmesine olanak bulunup bulunmadığı  resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmelidir.

 Y. 2. H.D. T: 19.06.2018, E: 2016/20096, K: 2018/7542 :

”…Davacı kadının boşanma davası, akıl hastalığı (TMK.m.165) hukuksal sebebine dayanmaktadır. Türk Medeni Kanununun 165. maddesi gereğince boşanma kararı verilebilmesi için, eşlerden biri akıl hastası olmalı, bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmiş olmalıdır. Davalının, … 1. Sulh Hukuk Mahkemesince kısıtlandığı anlaşılmaktadır. Boşanma davasında, davalının durumu hakkında bir rapor alınmamıştır. Davalının ruhsal rahatsızlığı ve bu hastalığın geçmesine tıbben olanak bulunup bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmeden, çekilmezlik unsurunun sadece tanık beyanlarıyla tespiti yoluna gidilemez. Akıl hastalığının evlilik birliğini diğer eş bakımından çekilmez hale getirip getirmeyeceği, hastalığın türü ve derecesiyle de yakından ilgilidir. Bu bakımdan “çekilmezlik” olgusu tıbbi tanıya da bağlıdır. Öyleyse, davalının tam teşekküllü resmi sağlık kuruluşuna sevk edilip, davalıda mevcut akıl hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmeli ve hastalığın evlilik birliğini çekilmez hale getirip getirmediği hususu buna göre değerlendirilmelidir. Açıklanan bu hususlar araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Akıl hastalığının iyileşmesine olanak bulunmaması ‘akıl hastalığı’ nedeniyle boşanmak için yeterli olmayıp, akıl hastalığının diğer eş için çekilmez hale geldiğinin  kanıtlanması gereklidir.

Y. 2. H.D. T: 04.04.2016, E: 2016/3039, K: 2016/6752 :

”…Dava, akıl hastalığı nedeniyle boşanmaya ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 165. maddesi uyarınca, eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanarak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir….Hastanesinden alınan resmi sağlık kurulu raporunda davalının hastalığının iyileşmesine olanak bulunup bulunmadığı ile ilgilidir. Davalının akıl hastalığının diğer eş için çekilmez hale geldiğinin ayrıca kanıtlanması gerekir. Davacı vekilinin bu konuda tanık veya başka bir delil göstermemiş olması karşısında, çekilmezlik hali kanıtlanamamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”

3-) Resmi sağlık kurulu raporunda; mevcut akıl hastalığının iyileşmesine olanak bulunup bulunmadığı hususuyla ilgili bir değerlendirme yapılmamışsa, ilgili rapor yetersiz olup, hüküm vermeye elverişli değildir.

Y. 2. H.D. T: 31.05.2018, E: 2018/3075, K: 2018/7120 :

”…Davacı kadın evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı olarak açtığı boşanma davasını 28.12.2015 tarihli duruşmada ve 28.01.2016 tarihli dilekçesi ile ıslah ederek akıl hastalığı  (TMK. m. 165) sebebiyle boşanmaya karar verilmesini talep etmiştir. Akıl hastalığı sebebiyle ( TMK m. 165) boşanmaya karar verilebilmesi için, akıl hastalığının ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi şarttır (TMK. m. 165). Mahkemece akıl hastalığı hukuki sebebi ile boşanmaya ( TMK m. 165) karar verilmiş ise de; …Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Bilirkişi Kurulundan alınan 23.10.2014 tarihli sağlık kurulu raporunda, davalının akıl hastalığının geçmesine olanak bulunmadığı yönünde herhangi bir açıklama bulunmamaktadır Bu durumda alınan rapor Türk Medeni Kanununun 165. maddesi kapsamı karşısında yetersiz olup hüküm vermeye elverişli değildir. O halde davalı erkek hakkında tam teşekküllü devlet hastanesi veya üniversite hastanesinden Türk Medeni Kanununun 165. maddesi gereğince, davalı erkeğin akıl hastası olup olmadığı, mevcut bir hastalık varsa bu hastalığın diğer eş yönünden çekilmezlik unsuru taşıyıp taşımadığı ve hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığı konusunda sağlık kurulundan rapor alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Akıl hastalığı sebebiyle boşanmada, hükme esas alınan raporun ‘sağlık kurulu raporu’ niteliğine haiz olmaması bozmayı gerektirir.

Y. 2. H.D. T: 10.02.2014, E: 2013/19927, K: 2014/2253 :

”…Türk Medeni Kanununun 165. maddesi; ” Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.” hükmünü taşımaktadır. Davalının akıl hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmemiştir. Bu yön dikkate alınmaksızın, sağlık kurulu raporu şeklinde düzenlenmeyen rapora itibar edilerek eksik soruşturma sonucu hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”

5-) Akıl hastalığının iyileşip iyileşmeyeceği hususunda, sağlık kurulu raporları arasında çelişki bulunmakta ise; ilgili raporların Adli Tıp Kurumuna gönderilerek raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulunun görüşü alınmak suretiyle giderilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gereklidir.

Y. 2. H.D T: 25.12.2018, E: 2018/6873, K: 2018/15347

”…Davacı erkek tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesinde düzenlenen genel boşanma sebebine dayalı olarak açılan davaya ıslah yoluyla akıl hastalığına dayalı (TMK m.165) boşanma davası olarak devam edilmiş ve davacı erkek tarafından davalı kadının ruhsal rahatsızlığı olduğu ileri sürülmüştür. Davalı kadının …..Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/646 esas, 2012/1114 karar ve 08.11.2012 tarihli ilamı ile kısıtlanmış olduğu görülmüştür. Sulh Hukuk Mahkemesinde kısıtlanma kararına dayanak yapılan …. Devlet Hastanesinin 27.06.2012 tarihli sağlık kurul raporunda davalı kadının “akli dengesinin akıllıca yaşam sürmesi için yeterli olmadığı, sürekli yardıma muhtaç olduğu, hastalığının sürekli olduğu ve vasi tayini gerektiği” belirtilmiştir. Dosya içerisinde bulunan, 24.11.2017 tarihli Adli Tıp Gözlem İhtisas Dairesinin raporunda davalı kadının “…tespit edilen kronisite kazanmış akıl hastalığının ortak hayatı diğer eş yönünden çekilmez hale getireceği ve bu haliyle iyileşmesinin tıbben beklenmediği” belirtilmiştir. Diğer yandan Adli Tıp 4.İhtisas Kurulunun 08.03.2018 tarihli sonuç raporunda davalı kadının akıl hastalığının “…ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirecek mahiyette olup, düzenli takip ve tedavi ile iyileşme beklenebileceği tıbbi kanaatine varıldığı” belirtilmiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında davalı kadının hastalığının iyileşmesinin mümkün olup olmadığı konusunda raporlar arasında çelişki vardır. 2959 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 15 maddesinin (f) bendi “Adli Tıp İhtisas Kurulu ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüş arasında ortaya çıkan çelişkiler Adli Tıp Genel Kurulunca incelenir ve kesin karara bağlanır” hükmünü getirmiştir. O halde, mahkemece tüm dosya, raporlarla ve daha önceki tedavi evrakları ve Sulh Hukuk Mahkemesi dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulunun görüşü alınmak suretiyle giderilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru değildir.”

Madde 166: Evlilik birliğinin sarsılması

VI. Evlilik birliğinin sarsılması

Madde 166 – (1) Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

(2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

(3) Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

(4) Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

İlgili Yargıtay Kararları

1-) Eşini sözlü olarak aşağılayan ve eşine yönelik süregelen fiziksel şiddet uygulayan diğer eş, evlilik birliğinin temelinden sarsılması yönünden kusurludur.

Y. 2. H.D. T: 05.11.2019, E: 2019/6157, K: 2019/10856

“…Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı-karşı davacı erkeğin eşini “Sen ancak benim paramla varsın, sen ben yoksam hiçsin” diyerek aşağıladığı ve eşine yönelik süregelen fiziksel şiddetinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı-karşı davalı kadının evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının ispatlandığının kabulü gerekir. O halde davacı-karşı davalı kadının boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

2-) Ortak çocuklara hakaret etmek, eşinin ailesini istememek ve aile sırlarını başkalarıyla paylaşmak boşanma sebebidir.

Y. 2. H.D. T: 28.01.2021, E: 2020/6186, K: 2021/782

“Davacı erkeğin açtığı evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda, ilk derece mahkemesi tarafından davanın kabulüne karar verilerek boşanma ve fer’ilerine hükmedilmiştir. Hükme karşı davalı kadın tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve bölge adliye mahkemesi, davacı erkeğin tam kusurlu olduğundan bahisle, ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Hüküm, davacı erkek tarafından temyiz edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesi tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de; dosyanın tetkikinden davacı erkeğin istinaf kanun yoluna başvurulmamak suretiyle kesinleşen eşini kovma, tehdit etme ve eşinin ailesine “Gelin kızınızı alın, öldürmemi mi bekliyorsunuz, boşayacağım” deme kusurlu davranışları yanında, ortak konutun satılmasına karşı çıkan eşine şiddet uygulama, eşinin ve çocuklarının rızası hilafına İstanbul’dan Sivas’a tayin isteme, taraflar arasında yaşanan son olay sonrası eşini kovduktan bir süre sonra kadın eşin eve dönmesi üzerine evden ayrılma şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarının bulunduğu; davalı kadının da ortak çocuklara hakaret ettiği, eşinin ailesini istemediği ve aile sırlarını çevresi ile paylaştığı anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.”

3-) Evlilik birliği süresince eşine sürekli olarak fiziksel şiddet uygulayan diğer eşin affedildiğinden bahsedilemez.

Y. 2. H.D. T: 29.09.2021, E: 2021/4369, K: 2021/6625

“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı erkeğin evlilik birliği süresince değişik zamanlarda ve süreklilik arz eder şekilde eşine fiziksel şiddet uyguladığı bu itibarla davacı kadının davalı erkeği affettiğinden bahsolunamayacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı kadının evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının ispatlandığının kabulü gerekir. O halde davacı kadının boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

4-) Bir eşin diğer eşe fiziki şiddet uygulaması, hakaret etmesi ve evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmemesi, taraflar arasında ortak hayatın temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut olduğunu gösterir.

Y. 2. H.D. T: 13.10.2010, E: 2009/14611, K: 2010/16806

 

“Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı-karşılık davacının eşine fiziki şiddet uyguladığı, hakaret ettiği ve evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-davalı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-karşılık davalı tarafından açılan davanın kabulü ile boşanmaya (TMK md. 166/1) karar verilecek yerde, davanın niteliği gereği araştırılması gerekmeyen bir konuda kesin mehile uyulmadığından bahisle reddi doğru görülmemiştir.”

5-) Taraflar arasında sadakat yükümlülüğünün ihlali, tehdit ve fiziksel şiddet gibi durumların bulunması ortak hayatın temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olduğunu gösterir.

Y. 2. H.D. T: 26.11.2018, E: 2017/3495, K: 2018/13446

“Mahkemece davalı-karşı davacı kadın tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebi uyarınca Türk Medeni Kanunu 166/1 maddesi hükmüne dayanarak açılan boşanma davasının reddine, davacı-karşı davalı erkek tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebi uyarınca Türk Medeni Kanunu 166/1 maddesi hükmüne dayanarak açılan boşanma davasının kabulüne karar verilmiştir.

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı-karşı davalı erkeğin eşini tehdit ettiği ve eşine fiziksel şiddet uyguladığı, davalı-karşı davalı kadının ise sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği ispatlanmıştır. Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı-karşı davacı kadın davacı-karşı davalı erkeğe nazaran ağır kusurlu olup evlilik birliğinin devamının taraflar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı, Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi koşullarının oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kadının davasının da kabulü ile boşanmaya (TMK m. 166/1-2) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile kadının davasının reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

6-) Evlilik birliği görevlerini yerine getirmeme, eş veya çocukla yeterince ilgilenmeme, birlikte yaşamaktan kaçınma ve haklı neden olmadığı halde yatakları ayırma durumlarında evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilir.

Y. 2. H.D. T: 06.04.2022, E: 2022/1726, K: 2022/3306

 

“Yasada evlilik birliğinin sarsılması başlığı altında ise; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (TMK m. 166/1) ” şeklinde genel boşanma sebebi yer almaktadır. Eylemli ayrılık adı altında özel/ayrı bir boşanma sebebi ise düzenlenmemiştir.

Ancak, somut olayın özelliğine göre, çok uzun süreli eylemli ayrılıkların, genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebiyle (TMK m. 166/1) açılmış davalarda değerlendirilmesi gerekir. Buna engel olacak yasal bir düzenleme yoktur. Dairemizin, “… Tarafların beş yıllık evlilikten sonra sık sık kavga edip ayrıldıkları son olarak ayrıldıkları ve tanık beyanıyla 5-10 seneden beri bir araya gelmedikleri anlaşılmıştır. Karı-Kocanın ortada önemli bir neden ve taraflardan birinin belirgin kusuruna dayalı olmaksızın belirtilen uzun süre bir araya gelememeleri taraf vekillerinin beyanlarıyla da 2 yıldır evlilik birliğini fiilen tatil ettikleri bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ve tarafların yeniden bir araya gelmelerinin mümkün olmadığı anlaşıldığından davacının karar düzeltme isteğinin kabulüyle Dairenin 6.11.2000 gün 11614-13566 sayılı bozma kararının kaldırılmasına, ve hükmün onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.” yönündeki kararı da bizi aynı sonuca götürmektedir (Y.2.HD., 29.01.2001, E: 2001/247-K: 2001/1369).

Çünkü, eylemli ayrılık sırasında da eşlerin birbirlerine karşı yukarıda belirtilen tüm yükümlülükleri devam etmektedir (TMK m. 185,186,322,327). Oysa, eylemli olarak ayrı yaşayan eşlerin bu yasal yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirdiklerini söylemek çok zordur. Diğer bir anlatımla, eşlerin birlikte yaşamayı reddetmeleri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüğün ihlali olup boşanma sebebi oluşturur (KILIÇOĞLU, Ahmet M. : Aile Hukuku, Ankara 2016, s.138).

Dairemizin içtihatlarına göre, bir boşanma davasında eşlerin ileri sürdüğü “birlik görevlerini yerine getirmeme”, eş veya çocukla yeterince ilgilenmeme”, “birlikte yaşamaktan kaçınma”, “haklı neden olmadığı halde yatakları ayırma” gibi evlilik birliğinin gerektirdiği yükümlülüklerin ihlali niteliğindeki olguların kanıtlanması durumunda, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilip boşanmaya karar verilirken, çok uzun süre ayrı yaşayan ve bu nedenle evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin hiçbirini yerine getirmeyen eşlerin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını kabul etmek ve boşanma davalarının reddine karar vermek, Türk Medeni Kanununun benimsediği boşanma hukuku ilkelerine uygun olamaz. Yıllarca ayrı yaşayan eşleri, yasa zoruyla bir araya getirmek de mümkün değildir. Ayrıca, yasanın “Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar” (TMK m.185/3) yönündeki açık ve emredici hükmüne karşın, sadace sadakat yükümlüğüne aykırılık ile eşlerin birbirlerine yardımcı olmama olgularını evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) nedeni sayıp, aynı maddede yer alan “birlikte yaşama zorunluluğunu” görmezden gelmek, yasanının sözüne ve özüne uygun düşmez.”